12 Temmuz 2008 Cumartesi

Vakufesto

geçmiş şimdiyi, şimdi geleceği belirler ve bu üç zamanın ortak noktası andır. an hayatın anlamıdır ki aslında geçmiş, şimdi ve gelecek ortak nokta olan ama aslında hepsini kapsayan andan ibarettir. bu bağlamda hayatın anlamı kavramı kişiyi andan koparır ve zamanla hakikatin üstünü örter. hakikat algılanamaz olunca insan varlık olmaktan çıkar, özneyle nesne konumları arasında gidip gelir. bu gelgit hayatının özeti olur... özete indirgenemeyecek olan tek şey andır. hayatı zaman olarak algılamak andan koptuğumuz anlamına gelir. bunun temel sebebi bütünlüğümüzden kopmamızdır. bütünlükten kastedilen aynadan görünen bedenimiz ve iç deneyimin toplamıdır. iç deneyimi yaşayan, yaşananları bedenle özdeşleştirir ve ortaya ölümlü bedenden dolayı hayat denen şey çıkar ki hayat sadece bir kavramdır. gerçek olan ise deneyimdir. bedenin dışındaki her şey beyin vasıtasıyla iç deneye dönüşür. beynin paradoksu kendini düşünebildiğini sanmasıdır oysa algıladığı her şey kendinden ibarettir. bunun en iyi örneği rüyasız uyku durumudur ki bu uyku durumu beynin virütik halidir. etken hale geçiş tam olarak gerçekleşmediğinde viryonun da anlamı kalmaz, enfeksiyon olmaz. görünüşte bedene zarar verdiği için negatif algılanan enfeksiyon evrensel bir sorun olarak addedilen hastalığın sebebidir oysa hastalık bedenin ve dolayısıyla beynin ölümünü hazırlar ki tüm bu algı bozukluklarının temel sebebi ölüme bağlıdır. fakat hakikat ölümdedir. yaşam esnasında varlıkla meditasyon yoluyla temasta olunabilir ancak gerçek aşk varlıktan ebediyen kaçış olan ölümdedir. meditasyon da aşktır ama gerçek aşkla aşk arasında gerçeklik farkı vardır. zaten temel sorun gerçek nedir sorusudur. bunu asla bilemeyiz ve bizde gerilim yaratır. çünkü bilebileceğimiz bir şeyi bilemediğimizi düşünürüz. olmayan bir bilgiyi nasıl bilebiliriz? bunu idrak etmek için cehennemin yollarında yürümek gerekir. ancak sonrasında cennete ulaşılır. aslında sözcüklere değil harflere odaklanmak faydalı olabilir zira bu iki sözcük fazlasıyla birbirine benzer. fazlalıkları atıp (cehennem-hem) son harf olarak tanrının 't'sini koyarsak cennete kavuşmuş oluruz. aslında yapmamız gereken basit olarak hayatımızda da budur. fazlalıkları atıp sonunu getirmek. fazlalıkları atmak geçmişle hesaplaşmaktır. sonunu getirmekse ölüm. fazlalıkları temel olarak nitelemek gerekirse; tanrı(inanç), çocuk(aile), somut(eser vs.) veya soyut(eylem) olarak geride bırakacaklarımızdır. bu noktada aslında geriye bırakacaklarımızı, ölümden korkup sonsuzluk arayışımızın tezahürünü somut ve soyut olarak ayırabiliriz zira doğruluğuna inandığımız tarihsel bir eylemde bulunmak tanrı rolüne bürünmekten ibarettir çünkü doğru diye bir şey yoktur. yine geriye eser bırakmak da çocuk yapmaktan temelde farksızdır zira her iki yol da yaşam enerjimizi aktarmaktan ibarettir. bu yollardan geçmeyen marjinal biri için geriye insan ilişkileri kalır. ölümünün ardından insanların hayatlarına nasıl etki edeceğini düşünür. aslında kimseye etkide bulunamaz. beynin yönetiminde olan insan sadece bir virüstür... onu canlı hale getiren başka insanlardır. bu noktada her insan virüstür ama aynı zamanda herkes canlıdır da. toplu olarak dünyada yaşayan insanlığın gezegenle kurduğu ilişkiden de bu gerçek çok net anlaşılabilir. insanın yaşamasını bu gezegen sağlar. dünya dışında insanın yaşam şansı yoktur ancak insanlık bir virüs gibi hareket ederek yaşamasını sağlayan gezegeni hasta eder. insanoğlunun serüvenin en kısa özeti enfeksiyon sözcüğünde somutlaşır ama bunun da kötü bir tarafı yoktur, iyi bir tarafı olmadığı gibi. sadece durum budur ve yapılacak her şey yalnızca vakit geçirmeye yarar. ancak paradoksal biçimde insan türünün devamı ve daha fazla vakit için vakit harcarız. işte hakikatin ışığı bu aralıktan bakılırsa görünebilir. yaşadığımız 'an'a geçmiş veya gelecekle ilgili düşünceler hakim olduğu anda canlılığımızı kaybederiz. başkalarının gözünde tabii ki hala canlıyızdır çünkü bu virütik doğamızın yasasıdır ancak önemli olan başkalarının gözü değil kendi gözümüzdür. tüm fazlalıkları attığımız zaman geriye sadece an kalır ancak doğanın haricinde her şey ya da diğer bir deyişle doğal olmayan tek yaşam formu olan insan doğal olarak andan kopuktur ki uygarlığın temelinde zaman yatar. dolayısıyla örneğin şehirde yaşamak, zamanda, yani geçmiş ve gelecekte yaşamak demektir. hem şehirde hem de anda olmanın tek yolu yolsuzluktur! bu durum belirlenen yolların dışına çıkmak anlamına gelir. kendi geçmişinizden çıkardığınız derslerle kendi yolunuzu çizmeniz de yine bir yoldur...
yazının veya herhangi bir iletişim yönteminin yetmediği yer bu nokta! bir cümleyi cümle yapan nasıl sonundaki noktaysa şu an bu yazının bulunduğu nokta o nokta. tüm yazılar, insandan çıkma her şey noktasızdır. bitirilmiş hiçbir şey yoktur çünkü elinizde aktarmak için sadece harfler mevcut. noktalama işaretleri ismiyle müsemma sadece işaret. önemli olan bütüne bakmak. bütün; harflerden olma cümleler, cümlelerden olma paragraflar, paragraflardan olma kitaplar değil, insandır. başka bir insanı algılayabilen kendini algılayamaz, kendini algılayabilen başkasını algılayabilir. algının kapısı dışarıda değil içeridedir. peki bu yazı niye varoldu? andan kopulan her an fazlalık olduğundan... bu yazı da sadece fazlalık. kurtulunması gereken...

Hiç yorum yok: