7 Haziran 2008 Cumartesi

Tütün



Tütün ve başta sigara olmak üzere her türden tütün ürünlerinin kullananların
sağlığında ciddi ve çoğu zaman onulmaz hasarlara neden olduğu artık bilimsel
bir gerçektir. Tütün kullanımının özellikle erkeklerde ‘küçük hücreli
akciğer kanseri’ oluşumunda en önemli risk etkeni olduğu kanıtlanmıştır.
Aynı şekilde tütün kullanımının kalp ve damar hastalıkları oluşma riskini
artırdığı da bilinmektedir. Gebelikte tütün kullanımının düşük doğum ağırlığına
neden olduğu da kesin bir gerçektir. Tüm bu gerçeklerin yanısıra tütün karşıtı
kampanya, uygulama ve yasaların doğrudan insan sağlığını düşünerek başlatıldığı
çok tartışmalıdır!


ÇOK KISA TÜTÜN TARİHİ:
Tütün Amerika kıtasından dünyaya yayılmıştır. Amerika kıtasının yerlileri
tarafından en az dört bin yıl önce çiğneme ya da dumanını soluma şeklinde
kullanılmaya başlandığı bilinmektedir. Avrupa kıtasına ve oradan tüm dünyaya
yayılması 1492 yılında Amerika kıtasının ‘keşfedilmesinden’ sonra olmuştur.
16. yy başında tütün Avrupa ve Asya kıtasında yaygın olarak kullanılmaya
başlanmıştır. Türkiye’ye girişi 1580’de olmuştur. İbrahim Peçevi 1601 yılında
yazdığı tarihinde İstanbul’da insanların sokaklarda tütün içip dumanını
birbirlerinin yüzüne üflediklerini yazmıştır. Yaklaşık aynı dönemlerde
tarımı da başlamıştır.

İLK TÜTÜN YASAKLARI:
Dünyada tütünün kullanımının ilk yasaklanması Britanya ve Osmanlı İmparatorluğu’nda
olmuştur. Her ikisinin gerekçesi de sağlık değildir. Britanya Kralı I.James
1602 yılında Britanya’da önce tütün kullanımını yasaklamak istemiş,
baş edemediğinde ise tütün vergilerini 4000 kat artırarak, denetim sağlamaya
çalışmıştır. James’in yasağının ardında da Yeni dünya’dan gelen ticareti
denetleme arzusu olduğu düşünülmektedir. 1633 yılında IV. Murat tütün kullanımını
yasaklamış ve içenlerin başının kesileceğini buyurmuştur. İlk gün 18 kişinin
başının kesildiği rivayet edilmektedir. IV.Murat’ın tütünü yasaklamasının ardında
nerdeyse tümüyle ahşap evlerden oluşan İstanbul’daki yangınlarının tütün
kullanımına bağlanması olduğu düşünülmektedir. Bu yasak 10 yıl sürmüştür.
On yedinci yüzyıldan yirminci yüzyıla kadar tütün endüstrisi ve tütün bağımlılığı
dünyada büyük bir hızla artmış, bu dönem boyunca tütünün insan sağlığına
zararlı olup olmadığı hep tartışmalı olmuştur. Ancak bu üç yüzyıl boyunca
tütün endüstrisi ve tütün vergilerinin, imparatorluklar ve devletler için
en önemli gelir kaynaklarından biri olması, değişmemiştir. Tütün tarımı
kırsal alanda büyük bir istihdam ve gelir kaynağıdır. Ama tütünden
asıl vazgeçemeyen devlet hazineleridir.

DEVLETİN PARADOKSU:
Tütün karşıtı kampanyalar bir yandan devlet destekli yürütülür ama diğer yandan
tütün ürünlerinin çok yüksek vergileri hemen tüm devletlerin en önemli gelir
kaynaklarından biridir. Yalnızca vergi üzerinden elde edilen gelir dışında
tütün endüstrisindeki iş gücü istihdamı da devlet için çok derece karlıdır.

NAZİLER: İLK TÜTÜN KARŞITLARI
Naziler 1930’lu yıllarda dünyanın en güçlü ve yaygın sigara karşıtı kampanyasını
yürütmüşlerdir. Nazi doktorları ve askeri liderleri tütünün “ırk” için
zararlı olmasından endişeleniyorlardı. Çok sayıda Nazi lideri tütün karşıtlığını
seslendiriyorlardı. İlgi çekici olarak II. Dünya Savaşı yıllarının liderlerinden
Churchill, Stalin ve Roosevelt ağır birer tütün bağımlısıyken, Hitler, Mussolini
ve Franko tütün karşıtıydılar. Sert bir tütün karşıtı olan Hitler, tütünün,
Kızılderili’nin kendisini alkole alıştıran beyaz adama yönelik misillemesi
olduğunu düşünüyordu ve Almanya’da Nazizmin başarılı olmasının yolunun
tütünün bırakılmasından geçtiğini söylüyordu. Ancak Nazilerin sert tütün karşıtı
kampanyaları ters tepmiştir. İlk 6 yıl Almanya’da tütün kullanımı dramatik
bir şekilde artmıştır. Öyle ki aynı dönemde çok daha yumuşak bir tütün
karşıtlığının uygulandığı Fransa’da tütün kullanımı çok daha az artmıştır.
Bu farkı bazı tarihçiler Nazi düşüncesine yönelik edilgen bir kültürel direniş
olarak yorumlamışlardır. Aynı dönemde tütün üreticileri de çok güçlü, etkin ve
sinsi bir tütün yanlısı program yürütmüşlerdir. Tütün karşıtları
tütün endüstrisinin Amerikan tarzı tanıtım teknikleri karşısında
başarısız kalmaktan çok yakınmışlardır. Örneğin tütün karşıtlığı
Almanya askeri liderlerinde kuvvetliyken SA (Nazi milisleri) markasıyla
sigara üretmişlerdir. Çok sayıda tütün karşıtı propogandaya karşı olan
dergilerin yayınlanmasını sağlamışlardır. 1939 yılından sonra Nazi
tütün karşıtlığı daha da şiddetlenmiş, önce resmi dairelerde sigara içimi
yasaklanmış ardından hastaneler, kamu binaları ve huzurevlerinde
sigara kullanımı yasaklanmıştır. Resmi görevlilerin üniformalı ve görevdeyken
sigara içmelerini yasaklamıştır. Bu dönem sigara tüketiminin artık azalmaya
başladığı dönemdir. 1941 yılında Almanya’nın 60 kentinde sokakta sigara içmek
yasaklanmıştır. Aynı dönem gebe ya da 25 yaşından küçük kadınlara sigara kuponu
verilmesi ve restoranlarda kadınlara sigara satışı yasaklanmıştır.
1944 yılında ise tüm tren ve otobüslerde sigara içimi yasaklanmıştır.

BAŞARISIZ TÜTÜN KARŞITLIĞI:
Özellikle 1950’li yıllarda yapılan kontrollü bilimsel çalışmalar tütünün,
içenin sağlığına ciddi zararlar verme riski olduğunu kesinlikle gösterdi.
Elli yıllardan sonra seksenlere kadar tütün karşıtı kampanyalar daha çok
sağlık örgütleri ve bilimciler eliyle yürütülmekteydi. Ancak başta çok güçlü ve
kaynakları zengin olan tütün üreticileri bu kampanyaların başarılı olmasını
hep engelledi ve tüm dünyada tütün kullanımı sürekli arttı.
Sinema filmlerinden, popüler ikonlara, edebiyattan medya reklamlarına kadar
tütün endüstrisi her alanda tütün kullanımını özendiren, kışkırtan ve bir kimlik
imgesi haline getiren çalışmalarını sistemli ve büyük paralar harcayarak
yürütüyordu. Bu güçlü tütün yanlısı lobi karşısında sağlık alanındaki bilimcilerin
“tütün sizi öldürür” uyarılarının hemen hiçbir etkisi yoktu. Sonra seksenler geldi.

80’LER: ‘TÜTÜN İÇEN SENİ ÖLDÜRÜR’
1980’li yıllarla birlikte tütün karşıtı kampanyalar sağlık bilimcilerden çok
sivil toplum kuruluşları ve doğrudan devlet eliyle yürütülmeye başlandı. Bu dönemde
tütün karşıtı kampanyaların temel sloganı dramatik bir değişim gösterdi.
O zamana kadar tütün karşıtı kampanyalar kullanıcıya yönelik ve onun sağlığının
bozulacağı uyarıları temelinde yürütülürdü. Seksenlerden sonra ise tütün karşıtı
kampanyaların hedef kitlesi ve sloganı değişti. Artık “içersen ölürsün yerine
içen seni öldürüyor” sloganı öne çıkarılmaya başlandı. Buna eşlik eden
tütün içenlerin ikinci sınıf insan muamelesi görmeyi hak ettikleri yayılmaya
başlandı. Toplumun ırkçı eğilimleri için tütün bağımlıları kolay ve savunmasız
bir hedef haline geldiler. O güne kadar tütün içersen ölürsün uyarısından
hiç etkilenmeyen insanlar, başkası içerek ve dumanını senin soluduğun havaya
üfleyerek seni öldürüyor sloganının ırkçı büyüsüne bayıldılar. Ardından tütünün,
yoksullar, göçmenler, serserilerin az gelişmiş ülkelerden gelenlerin kullandığı
bir madde olduğu ve bu toplumun düşük insanlarının içtikleri tütünle havayı
kirleterek “beyazların” sağlığını tehlikeye attıkları fikri hızla yayıldı.
Tütün kullanımı bir dışlama ve aşağılama sembolü haline geldi.

MODERN IRKÇILIK VE DİSİPLİN ARACI:
Devletler bir yandan tütün karşıtı kampanyaları otoriter yöntemlerle yürütür ve
bir çeşit toplumsal denetim aracı olarak kullanırlarken diğer yandan tütün ürünleri
tüketiminin sağladığı vergi gelirlerinin azalmasını istemez. Tüm dünyada
tütün kullanımından çok daha tehlikeli birçok besin, hayat tarzı ve uygulama vardır
ancak bunlardan hiç birine tütün karşıtı kampanyaların ırkçı, dışlayıcı
sloganlarıyla yaklaşılmaz. Amerikan şişmanlığı bugün tütünün yol açtığı
sağlık sorunlarından çok daha büyük sağlık sorunlarına yol açmakta ve üstelik
şişmanlık yine tütün kullanımı gibi dışlayıcı, aşağılayıcı bir ırkçılıkla
aşağılanmaktadır. Ancak ne bir sivil toplum kuruluşunun ne de devletlerin aklına
“fast food”u, transyağları ya da kızartmaları yasaklamak gelmemektedir.
Dahası şişmanlarda aşağılanmakta ancak şişmanlıkla kendi başlarını derde sokmaktan
başka diğer insanlara bir zarar vermedikleri düşünülmektedir. Oysa tütün
kullanıcılarının sadece kendilerine değil “kirlettikleri hava” ile başkalarının da
sağlığını bozdukları savunulmaktadır. İşin garibi tütün dumanına pasif olarak
maruz kalmanın içmeyenlerde hastalık riskini ne ölçüde artırdığı bilimsel yönden
henüz tartışmalıdır. Evet tütün zararlı bir maddedir ancak bugün bilinen,
içene kesinlikle zarar verdiğidir. Yoksa açık havada ya da havalandırması
iyi yapılmış kapalı mekanlarda kullanımının içmeyenlere zarar verip vermediği
tartışmalıdır.

TEMİZ HAVA HAREKETİ NEYİ TEMİZLER?
Türkiye’de şimdi güncel olan tütün yasağı ve tütün karşıtı kampanya hem Nazi
tütün karşıtlığından hem de seksen sonrası ırkçı, düşmanlık yaratıcı tütün karşıtı
kampanyalardan derin etkiler taşımaktadır. “Temiz havamızı kirletmelerine
izin vermeyelim” sloganı düşmancıldır ve dışlayıcıdır. Dincilerin düşmancıl
tütün karşıtı kampanyalara sarılmalarının çok anlaşılır bir nedeni vardır.
Alkol İslam dininde yasaklanmıştır ama tütünle ilgili bir bilgi yoktur. Oysa,
Kuran’ın mümine zarar verme ilkesi, tütün içenin dumanıyla içmeyene zarar verdiği
bilgisiyle örtüşmektedir. Alkolü bireysel bir günah olarak görüp kısmen de olsa
göz yuman dinciler, tütünü ve kullananı, başkasına zarar verdiği için kesinlikle
hoşgöremez. Bugün sigara içenler havamızı ‘kirletiyor’; yarın havamızı kimlerin
kirleteceğinden ve onları nasıl dışlayıp, aşağılayıp, cezalandıracağımızdan
emin miyiz?


1 yorum:

Welcome dedi ki...

i visited to ur nice blog.
i got a verious of knowledge for me.
a lot of thanks.
be happy to....
------
from MYANMAR.
welcome u and visit to my blogs

www.winzaw-mdy.blogspot.com
www.wwwsuye.blogspot.com