14 Mayıs 2008 Çarşamba

EV: Beden & Zihin Mekanı


temelde güvenlik amacıyla sığındığım mekandır ev. güvenle uyur, yeni güne başlarım. dışarı öncelikle para kazanmak için çıkarım. param varsa harcamak için çıkarım. parayı bir kenara bırakırsam; insanlarla buluşmak, topluma karışmak ya da şehrin nadir doğal yerlerinden birinde arınmak, trafik zor gelirse yaşadığım semtteki bir parkta vakit geçirmek için. son olarak ise evde bedensel ya da zihinsel ihtiyaçlarımı gidermek için gerekli şeyleri edinmek maksadıyla çıkarım ki ironik ama evden çıkmaktaki temel sebebim genellikle eve dönüş olur.
* * *

a) Beden Mekanları

ev, bedensel güvenliğimin yanısıra zihinsel sağlığımı korumak adına da şehir yaşamının merkezidir benim için. bu bağlamda evi ikiye ayırırım. öncelikle 'beden mekanları' olarak adlandırdığım yatak odası, banyo-tuvalet ve mutfak gelir. sevişme mahalline çevrilmiyorsa eğer yatak odası, uyanık olunan -ortalama- onaltı saatte vakit geçirilen bir yer değildir. banyo-tuvaleti; günaşırı duş, her gün bir kaç kez tuvalet ihtiyacı ve lavabo için kullanırım doğal olarak. mutfak, tek başınayken, atıştırılan ve bulaşıkların yıkandığı bir yerdir yalnızca. yuvarlak hesapla şahsım için beden mekanları; yatak odası için sekiz saat, banyo-tuvalet ve mutfak için birer saatten toplam on saatin geçirildiği yerlerdir. peki ya geriye kalan koskoca ondört saat? işte bu noktada uygarlığın getirdiği refah sayesinde günün büyük bölümü, bedenin ihtiyaçları giderildikten sonra zihni tatmin etmek için geçirilir. beden yalındır; arada bir 'beni yıka' der, acıkınca mide devreye girer ve 'atıştır' der, ve son olarak boşaltım organları devreye girer. temel olarak beden girdi-çıktı döngüsüne ihtiyaç duyar. tüm gün meditatif bir halde olsanız dahi en basitinden nefes alıp vermeniz gerekir.

b) Zihin Mekanları

asıl mesele ise 'zihin mekanları' dediğim oda ya da odalardır. kendi zihnime de üstbilişsel bir anlayışla beden temelli yaklaşırım yani zihin bir şeylerin girip çıktığı bir olgudur. ancak zihin mekanlarını kompleks hale getiren durum 'nakledilen doku parçası' anlamındaki gref sözcüğünde yatar zira beyin, gref malzemesi olamayacak tek organdır ve zihin beyinle ilişkilidir. bilinçli ya da farkında olmayan zihin ihtiyacından fazlasını tüketir. bilinçlenmek için ideal yol ise aynen bedende olduğu gibi zihnimizde de girdi-çıktı sürecini aktif hale getirmektir. bu noktada zihin mekanlarını irdelemek gerekir.
hem evde olup hem de evin dışındaki 'insanlarla veya mekanlarla' iletişim halinde olmanın teknolojik yolları: televizyon, telefon ve internettir. geleneksel yollar ise basılı kaynaklardır ki kitaplar, filmler ve albümler başta gelir. tv, belirli sayıda kanalların seçim işlemi dışında iletilen olunan bir aygıttır ve derinliği yoktur. temel faydası, evimiz dışında gerçekleşen ve gitme olanağımız olmayan bir aktiviteye araç olmasıdır. örneğin spor müsabakaları ve güncel bir örnek olarak bu gece oynanacak uefa kupası finali. bu futbol maçı manchester'da oynanacak ve kendimi paralasam da gidip yerinde izleme olanağım yok. işte bu noktada televizyon araç haline getirilmiştir. tabii spor dışında canlı yayınlanan herhangi bir kültür faaliyeti veya güncel bir olay da televizyonu araç olarak kullanmanın yollarıdır ki yine güncel bir örnek olarak bu akşamki cannes film festivali açılış töreninin canlı yayınını verebilirim. manchester'a nasıl gidemiyorsam cannes'a gitme şansım da yok. hatta şöyle düşünülünce tv'nin değeri daha iyi anlaşılır: zengin dahi olsam, cannes'daki açılışa gidip ardından da manchester'daki maça yetişmemin imkanı yok. sadede gelirsem: kritik nokta tv'yi 'amaç' haline getirmemektir. bunun en somut ifadesi 'tv izliyorum' cümlesidir. tv izlemek, tv'de yayınlanan şeyden öte tv'nin karşısına oturup rastgele vakit geçirmenin önemsendiğinin kısa ifadesidir lakin tv kanallarının temel amacı nettir: 'reklamlar aracılığıyla para kazanmak'. bu durumda o aptal kutusunun nesnesi olarak aptal pozisyonuna düşmemek için izleyicinin de amacı olmalıdır. yukarıda örneklerini verdiğim evimizin dışında vuku bulan canlı aktiviteler veya olaylar hariç tv'nin yegane olumulu kullanım amacı sinemada izleme olanağı bulunamayan filmlerdir zira sinema filmlerini canlı izlemek gibi bir olgu söz konusu değil. son olarak paragraf başında belirttiğim gibi tv de diğer teknolojik aletler gibi 'insanlarla ve mekanlarla' iletişim halinde olmanın bir yoludur ki gitme imkanı olmayan veya gitmek için fikir vermesi açısından farklı ülkeler veya yurtiçi illeri tanıtan gezi programları veya belgeseller de faydalıdır. kısacası televizyon, ev dışında olunamayan yerleri evinizin içine taşıyorsa hakkı veriliyordur. bunun dışında tüm stüdyo programları(haberler dahil) ve salt tv için yapılan her şey zihni köreltir. siz kendi stüdyonuzdayken, niye başkalarının stüdyolarına seyirci kalasınız ki? ya da niye kalayım ki? evet. kalmayayim. telefona gelince; ev dışında görüşme imkanı olmayan, eve girmesi istenmeyen veya dışarıda buluşulacak insanlarla sözleşmek için konuşulursa amacına ulaşan bir nesnedir. cep telefonu ise saçmalıktır. bahsetmek bile istemiyorum. internetse diğerlerine nazaran derin bir teknoloji. artık içinde telefon ve televizyonu da barındıran bir medya. tv izlerken bir 'çıktı' şansı yoktur. telefonda konuşulur ve bu bilinçlenmeye yarar ancak muhabbet kısa kesilmelidir zira sadece ses vasıtasıyla (görüntülü telefon da en az cep telefonu kadar uyuz olduğum bir yenilik ve değinmeden geçiyorum) 'öznelerarası' ilişki kurulamaz. internnette ise birçok çıktı yöntemi var; yazı, ses, görüntü... bunlardan biri ya da birkaçı tüketilir (girdi) ve karşılığında zihninizi yansıttığını düşündüğünüz ürün aktarılır (çıktı). internete bağlanmadan önce aynen tv ve telefonla kurulan ilişkide olduğu gibi amaç belirlemek kritiktir. temel kriter şu olsa güzel olur: 'tüketmek için, üretmek için veya ikisini birarada yapmak için bağlanıyorum'. ikinci kriter ise 'ne, nasıl tüketilecek veya üretilecek'. kendimizce bu sorulara cevap verebiliyorsak o zaman internet, bilinçlenmek için nefis bir araç olabilir.
teknolojik imkanların dışında geleneksel yöntemler olan kitaplar ve günümüzde yaygın olan film-albüm formatı olan cd'lere sıra gelir. geleneksel yöntemler temel olarak teknolojik yöntemlerden televizyona benzer zira tüketilir ama çıktı o anda söz konusu değildir. en fazla yapılabilecek abukluk şarkıya eşlik etmek ve hatta coşarak dans etmektir. yalnızken bu tip aksiyonlarda bulunmak ruh sağlığına zararlıdır. bir kankanı yahut varsa sevgilini çağır dans et, beraber eşlik et şarkıya.. olmadı çık evden, bunun için uygun mekanlar var... tabii kitap ve yoğuntekerlerin (cd) teknolojik araçlardan derin bir ayrımı vardır ki o da şudur: amaç ev dışındaki insanlarla iletişim kurmak değildir zira okunan yazarın, dinlenen müzisyenin, izlenen yönetmenin kendilerini kültürel ifade yöntemleridir bu eserler ve amacı kendindedir. kendindedir zira bir anlık bilinç ışıması veya farkındalık hissiyatı bürünebilir zihnimize. girdi-çıktı döngüsünün kırılmasında yardımcı olabilirler. ampül gibi ışıdığını hisseder, aydınlandım tribine girip kıçının üstünden kalkmayabilirsin ağrıyana dek veya cinnet geçirip bir delilik yapabilirsin. kısacası bu geleneksel nesneler, üreticilerinin öznelliğinin en üst noktasıdır. sizi var edebilirler ancak yokolabilirsiniz de.
sonuç itibariyle ev içi iletişim yöntemleri mcluhan'dan ilham alarak denebilirkiikiye ayrılırlar; basım çağı ürünleri olan kitap ve cd ile elektronik çağ olarak adlandırılan günümüzün araçları olan tv, telefon, internet. şahsen yazının önceki bölümlerinde de sıkça kullandığım üzere bu ayrımı geleneksel-teknolojik iletişim olarak tanımlıyor ve hiçbirini diğerinden üstün olarak algılamıyorum. hepsi biraraya gelir ve sonuç: 'gestalt' (parçalar biraraya gelir ve parçaların toplamından daha büyük bir şey ortaya çıkar). yani günümüz insanının yansımalarıdır tüm araçlar. kendi insan tanımımızı yapmak için ve daha önemlisi kendi toplumsal rolümüzü belirlememiz için hepsi işe yarar. tabii marjinal bir kişilik toplumda rol almak istemediği sonucuna varıp münzevi bir hayat da sürebilir ama bu yollardan geçmeden bu karar nasıl verilebilir ki?

c) BEdeN/ZİhiN

bu yazıda evsizler ve gezginler hariç hemen hepimizin içinde yaşadığı yerler olan ev ne menem bir yerdir kendimce tartışmak istedim. evi, klasik olarak yapıldığı gibi oda oda düşünmek yerine beden/zihin ikiliği üzerinden tanımladım. ancak işlerin karıştığı bir noktaya da gelebiliyor insan... bu kritik nokta zihni algılama biçimim olan 'girdi-bilinç-çıktı' izleğinde merkeze yerleştirdiğim bilinç kavramı ki bunu açıklamak ayrı bir yazının konusu zira bilinç üzerine yazılmış bir çok kitap, yeni yeni ayrı bir disiplin halini almayan başlayan bilinç-bilimi ve bugüne dek yapılmış yüzlerce tanım mevcut. örneğin isteyen bilinç yerine farkındalık sözcüğünü de kullanabilir. benim kastettiğim kısaca şu: bilimsel bilinç tanımlamalarıyla, farkındalık kavramını kapsayan bir sözcük olarak bilinç; bir nevi modern tıp ve tamamlayıcı tıbbın eklemlenmesi gibi düşünülebilir. insanı insan yapan şey olarak gördüğüm bilinç, zaman zaman yitip gidebiliyor, zihin bulanıklaşabiliyor. işte bu noktada bilinçli olmak bir lanet gibi algılanabiliyor. böyle melankolik zamanlarda bedenin temel ihtiyaçları karşılanmış olsa dahi bedene ağız yoluyla sokulan ekstra maddelerden başka çare yokmuş gibi hissedebiliyor birey ki bu an çaresiz hissedilen bir an. bu gibi çaresizlik anlarında örneğin alkol kullanmak ağız yoluyla yapılır, bedenseldir ancak hedef zihindir ki bu yüzden hassas bir konudur. bedenin bir ihtiyacı yoktur, bütündür ancak beyin bir şeyler ister: nikotin, kafein, alkol vs. işte evin üçüncü kullanım alanı budur. ev, melankoli hakimse eckhart tolle deyimiyle acı-beden mekanına veya tam tersine coşkuyu arttırmak için zevk-beden (bu kavramı kıçımdan uydurdum) mekanına dönüşür. evin bu üçüncü boyutuna geçişin sebebiyse bilinçli girdi-çıktı yöntemlerinin izlenmemiş olmasıdır. ya zihinsel ihtiyaçlardan fazlası tüketilmiştir ya da ihtiyacının farkında olmayan birey gerekenleri tüketmemiştir. tüketimin yansıması olarak üretim anlamında da benzer şeyler yaşanabilir. madalyonun iki yüzüne de esnekliği elden bırakmadan dikkatle bakılabilirse -ki sanırım anahtar kavram 'esnekdikkatlilik'- üçüncü boyuta farkında olarak geçebiliriz ki o zaman yaşamımız renklenmiş olur. ancak içimizdeki zoraki dürtüleri kontrol edemeyip üçüncü boyuta geçiyorsak; işlerin yolunda gitmesini beklemek, depoya benzin doldurmadan arabanın yolda gitmesini beklemeye benzer. arabayı kullanan benim, tamam, ama onun da ihtiyaçlarını göz ardı etmemeliyim... her şey benim elimde değil sadece direksiyonu tutuyorum. işte zihin arabaysa bilinç de depodur. arada bir durup göstergeye bakmak, nefes almak gerekir aksi takdirda yolda kalmak işten bile değildir...
* * *

tüm yazılanlar ev denen yerde vuku bulan tek kişilik yaşantılar temel alınarak yazılmıştır. bu eylemlerin tümü farklı özne ya da öznelerle paylaşılabilir veyahut hiçbiri yapılmayıp herhangi bir araç kullanmadan birebir veya çoklu etkileşime geçilebilir ancak bu durum ev dışı her türlü mekanda her an toplumsal yaşamın bir gerçeği olarak cereyan ettiği için ev temasının haricindedir ve kamusal alanlara dairdir.



free online visitor stat counter

Hiç yorum yok: