23 Nisan 2008 Çarşamba

Ben Sordum, Onlar Cevapladı

1.SORU: vakumist neden blogluyor?
CEVAP: ''Büyük sanayi çağında yaygın bir duyarlılık biçimi olan şoklar yaşantımızın temel bir parçası haline gelebiliyorsa, bu durumda kendi benliklerimizin dışında olma, tam da olduğumuz gibi olmaya devam ederken olduğumuzu düşündüğümüzden farklı bir şey olma ihtiyacının toplumsal olarak kabul gören bir davranış haline gelmesi bizi şaşırtmamalı. Ama ego'nun kendi kimlik dönüşümünün aynı anda hem istemsiz aktörü hem de izleyicisi olduğu düşsü tecrübelerden farklı olarak, ağda sörf yapan özneler ego'nun düzenli bir şekilde bölünmesini bile bile kabul eder. Bu durum sörfçülerin iletişim kurmanın dizisel yollarından niçin kaçındıklarını ve çerçevelerin kararsızlığına niçin güvendiklerini açıklar.''(1)

2.SORU: yazmayı anlamlı buluyor mu peki?
CEVAP:''Her geçen gün daha çok haber ve bilgiye karşın giderek daha az anlamın üretildiği bir evrende yaşıyoruz. Bu bakış açısından yola çıkarak üç varsayımdan söz edebiliriz:
- Birinci varsayıma göre haber anlam üretmekte ancak tüm alanlarda karşılaşılan genel anlam kaybını engelleyememektedir. İkinci varsayıma göre haberin anlamla hiçbir ilişkisi yoktur. Üçüncü varsayıma göreyse haber enflasyonuyla anlam deflasyonu arasında; anlam yitiminin doğrudan iletişim araçlarıyla kitle iletişim araçlarının haberi eriten, ikna edici bir biçime sokan müdahaleleri sebebiyle ilişki vardır.
kitle iletişim araçları ya kendilerinden kitleleri güdümleyebilme amacıyla yararlanan iktidarın yanında ya da anlamı yok eden, anlama şiddetle saldıran ve büyülenmek isteyen kitlelerin yanında? Kitleleri büyüleyen şey iletişim araçları mıdır yoksa kitleler mi iletişim araçlarını bir gösteri aracı olmaya zorlamaktadır?
İletişim araçları anlamla yanılgıyı birlikte sırtlayıp götürmekte ve bunları diledikleri şekilde kullanmaktadırlar. Bu sürecin denetlenebilmesi mümkün değildir çünkü sisteme özgü içsel simülasyonla, sistemi yok edici simülasyonu kesinlikle Möbiyüs şeridi türü ve kısır döngüleşmiş bir mantıkla yansıtmakta ya da iletmektedirler ve böyle olmasında hiçbir sakınca yoktur. Bunun bir alternatifi ya da mantıksal bir çözümü yoktur. Tek alternatif mantıksal açıdan bu olayı gidebileceği en uç noktaya kadar götürmek ve felaket(ölüm) türünden bir çözüm önermektir.
günümüzde sistem kendini herkese maksimum söz hakkı tanıyarak, maksimum düzeyde anlam üretiminden yana bir tavır koyarak kanıtlamaya çalışmaktadır. Öyleyse direniş stratejisinin adı anlam üretimini ve konuşmayı reddetmek olabilir. Güdülecek stratejide yanılmak çok ciddi bir şeydir. Yalnızca özgürlük ve özgürleştirici eylemler üzerine oynayan bir tarih öznesinin, grubunun ve bilinçlenen sözün geciken dirilmesini, hatta öznelerle, kitlelerin 'bilinçaltlarının bilincine varmaları'nı isteyen tüm hareketler gerçekte sistemin göstermiş olduğu yönde ilerlediklerinin farkında bile değildirler. Çünkü sistem günümüzde kesinlikle aşırı miktarda yenilenmiş anlam ve söz üretilmesini istemektedir.''(2)

3.SORU: madem anlamsız buluyor o zaman niye yazıyor?
CEVAP: ''Çağımızda birçok sistem insanın olayları gerçek yüzüyle görmesini, anlamasını, yorumlamasını ve sorunları çözmesini engelleyen paradigmalar oluşturuyorlar. İdeolojiler, dinler, ekonomik sistemler, güçlü devletler, tek boyutlu öğretiler vs basın-yayın ve eğitim kurumları vasıtasıyla insanları istedikleri gibi şekillendirip özgür düşünmelerini engellemek istiyorlar. Oysa felsefe her devirde düşünmeyi, tartışmayı, eleştirmeyi, anlamlı bir biçimde evet ya da hayır demeyi, özgür ve özerk seçim yapıp karar vermeyi öğretecek fikir sistemleri olarak ortaya çıkmıştır. Düşünmeyi öğrenememiş, felsefe geleneği olmayan toplumlarda kolay tanımlar ve hazır formüller, büyük kitlelerce hemen benimseniyor. İnsanlar hızlı karar vermeye veya verilmiş kararlardan birini tercih etmeye zorlanıyor. İnsanın üretkenlik ve yaratıcılığı yavaş yavaş yok oluyor. Çağdaş toplumlar hızla aydın yoksulluğu çeken toplumlar haline geliyorlar... bugün her birimiz, kendi yaşantımız açısından geriye dönüp baktığımızda, okul öğrenmelerimizin çok büyük bir kısmının anımsanmadığını görebiliriz. Öğrenilenler kuşkusuz yok olmamıştır. İhtimal ki, uzun süreli belleğimizin bir yerlerinde, başıboş olarak dolanmaktadır. İşte, eğitim sisteminin yapması gereken şey, öğrenme yaşantılarını uzun süreli belleğimize, günlük yaşama aktarılabilir bir formda kazandırmak olmalıdır. Bunun için yapılması gereken ise; çocuğa göre hareket edebilmektir. Yetişkinlerin, çocukları kendi dünyalarına uyumlaştırma döngüsü olan okul; yetişkin kurgusundan kurtulmadıkça, çocuklar eğitim sistemi içinde mutsuz olmaya devam edecektirler.''(3)

CEVAP VERENLER:
(1) Dante Tanzi - Cogito, Sayı:30
(2) Jean Baudrillard - Simülakrlar ve Simülasyon
(3) Mehmet Yapıcı - Felsefe Ekibi, sayı:9

Hiç yorum yok: